Koku duyusu hiçbir
yardımcı iletim mekanizmasına ihtiyaç duymadan ve beyin tarafından kontrol
edilmeden doğrudan görevli sisteme (limbik sistem) ulaşan tek duyudur. Limbik
sistem, kalp atışları, kan basıncı, nefes alıp verme, hafıza, stres düzeyi ve
hormon dengesinin kontrolüyle görevlidir. Kokular, duygusal hafıza, psikolojik
ve fizyolojik hormonlar, üreme, büyüme ve tiroid üretimini uyarır. Doğal olarak
insan, hayvan, bitki ve bütün canlılardan yayılan kokulu veya kokusuz maddeler
üreme ve iletişimi yönlendirir.
Feromon
adı verilen bu latif maddeler (çoğu cinsel hormonlar), bir canlıdan
salgılandıktan sonra aynı türden başka canlılarda davranış değişikliğine
yolaçar, üremeyi, haberleşmeyi, canlıların yaratılış gayelerine uygun olarak
görev yapmalarını sağlar. Örneğin bir dişi hayvanın, üreme zamanını erkek
cinslerine bildirerek çağırması, bir arının, bulduğu çiçeklerin yerini
kilometrelerce uzaktaki arılara bildirmesi, göç eden hayvanların toplanmayı
birbirlerine haber vermesi feromonlar yoluyla gerçekleşir. Feromon ortamdaki
diğer doğal kokular tarafından baskılanmayacak kadar güçlüdür.
İnsan
feromonları, üreme hormonlarının salınımı, eş seçimi, gebelik, annelik,
ergenlik veya yaşlanma gibi fizyolojik süreçleri ve sosyal davranışları kontrol
eder. Eşler arasındaki ruhi uyumu sağlar, bir çok hormonun üretimini
tetikleyerek, metabolizma ve gelişmeyi aktive eder ve yönlendirir.
Feromonlar
koltuk altı, kasıklar, meme başı çevresi, burun delikleri arasındaki deri, üst
dudak ve kıl keseciklerinden salgılanır, salya, burun, idrar, dışkı, vajinal
sıvı ve plasentada da bulunurlar. Feromonlar en aktif olarak herhangi bir
duygu (cinsel duygular gibi) doruğa çıktığında ve ölüm anında salınır.
Kokulu
kimyasalların üretiminden önce parfümler, çiçeklerin uçucu yağlarından, baharatlardan
ve madenlerden elde edilirdi. Feromonların keşfinden sonra erkek domuzun
ve boğanın derisinden, plesenta ve idrardan Feromonlar izole edilerek parfüm
güçlendirildi. Bugün ise keşfedilen pek çok Feromon türü artık, nanoteknoloji
ve rekombinant DNA yöntemiyle yapay olarak üretilmedktedir.
Kokuların
insan ruhu, kimyası ve duyguları üzerindeki etkileri anlaşıldıkça tıbbi, ritüel
ve dini amaçlarla kullanılmış, zamanla kullanım alanı genişlemiştir. Doğal
yollarla elde edilen ‘’esansiyel yağ’’ olarak adlandırılan kokulu yağlar korku,
endişe, stres, depresyon gibi ruhsal sıkıntılar, baş ağrısı, adet öncesi
huzursuzluk, cinsel soğukluk ve cilt problemleri gibi çok çeşitli
rahatsızlıkların tedavisinde ve doğumu kolaylaştırmada kullanılmaya devam
etmektedir. Kokuların tedavi amacıyla kullanılması ve ciddi problemlere
çözümler getirebilmesi, ne kadar etkili olduklarını göstermektedir.
Çoğu
insan kokuların yıllar önceki gibi çiçeklerden veya misk geyiğinden elde
edildiğini, doğal ve masum olduğunu düşünmektedir. Fakat bugün parfüm içeriği
%95 oranında petrol ve kömür ürünü aromatik bileşikler, ftalatlar ve sentetik
misktir. Kimyasal aromatik bileşikler yersiz coşku hali (öfori), halüsinasyon,
baş dönmesi, depresyon, baş ağrısı, vertigo, kalpte ritm bozukluğu, hipertansiyon,
ödemler, epilepsi benzeri kasılmalar, hareketlerde yavaşlama, donukluk, kulak
çınlaması, görme bozukluğu, deri ve mukozalarda morluklara, kan hücrelerini
öldürme etkisiyle kansere sebep olur. Bu kimyasallar mutajen, toksit ve
kanserojen psikotropik maddelerdir.
Sentetik
kokular,her çeşit koku ve tadı verebilen ‘’doğada özdeş’’ aromalarolarak süt
ürünleri, et ürünleri, bal, kahve, nargile ve sigara tütünü, mantar, baharat,
meyve ve sebzelerde, vücut bakım ürünleri, deterjanlar, yumuşatıcılar, hasta
bakım ürünleri, oyuncaklar, aksesuarlar, nanokumaşlar, Kur’an, tesbih, seccade
üretiminde, tedavide, camilerde, hastanelerde , okullarda, alış-veriş
merkezlerinde, araçlarda, kısacası her yerde yoğun kullanılmaktadır. Bu
kokular doğal kokulardan 200-2000 kat daha kuvvetlidir. Doğal kokular ise kısa
sürede etkisini kaybederken sentetik kokuların yoğunluğu zamanla azalmaz.
Etkilerini aylarca, hatta yıllarca sürdürür ve sadece 260 derecede yok
olabilir. Kıyafet üzerine sıkılan parfümlerrde veya kokulu deterjanlarda durum
daha tehlikelidir. Çünkü koku içinde bulunan kimyasalları kumaştan çıkarmak
defalarca da yıkansa mümkün değildir.
Greenpeace’nin
2005’te 25 kokulu ürün üzerine yaptığı bir araştırmaya göre ‘Ftalat esterler ve
sentetik misk’’ parfümlerin içinde tesbit edilen zehirli kimyasallardan sadece
ikisidir ve her bir ürün çevreye en az 17 çeşit zehirli kimyasal yaymaktadır.
İncelenen ürünler içerisinde parfümler (alkolsüz esanslar da dahil) oda
spreyleri, araç koltukları, deterjanlar,yumuşatıcılar, losyonlar, vücut bakım
ürünleri ve şampuanlar bulunmaktadır.
Sentetik
kokular içerdikleri nörotoksitkimyasallar ile unutkanlık, baş ağrısı, baş
dönmesi, zihin bulanıklığı, hafıza kaybı bigi nörolojik rahatsızlıkları, kaygı,
depresyon, panik atak, dikkat dağınıklığı, duygu ve kişilik bozukluğu gibi
ruhsal rahatsızlıkları tetiklemektedir. Astım, sinüzit gibi alerjilere, böbrek,
kalp, karaciğer, akciğer ve bağışıklık sistemi hasarlarına yumurta ve
spermlerde DNA bozulmalarına, kısırlık, doğum hasarları ve düşüklere, diyabet,
hipertiroid veya hipotiroide, kısırlığa, göğüs ve prostat kanserine, sperm
kalitesinin bozulmasına, cinsel hormonlarda dengesizliğe ve buna bağlı olarak
eşcinselliğe, anne sütüne karışarak birçok bebeğin sütten kesilmesine sebep
olmaktadır.
Bu
kimyasallar kokulu ürün kullanan herkesin, dünyaya gelen her 10 bebekten
7’sinin idrarında tesbit edilmektedir. Anne karnındaki kız cenininde vajina
darlığına, erkek cenininde penis ve erbezlerinin gelişmemesine, erkek
çocuklarda kadınsı davranışlara sebep olmaktadır.
Östrojen
benzeri bileşikler erkeklerde, testesteron benzeri bileşikler kadınlarda
hipopotalamusta Feromon etkisi yaptığı için bu ürünlere karşı bir bağımlılık
oluşturmakta ve karşı cins çekiminin azalmasına (cinsel soğukluğa) sebep
olmaktadır.
Sentetik
kokulardaki zararın anlaşılmasıyla birlikte bazı parfüm ve kozmetikler ‘’
organik’’ veya ‘’doğal’’ adı altında piyasaya sürülmekte, ancak bu ürünlerin
çoğunda % 1-2 oranından doğal çiçek özü bulunmaktadır.
Sentetik
kokuların fiziksel ve ruhsal sağlığa zarar verdiği tesbit edildikten sonra
Avrupa ve Amerika’da kokuların kontrolsüz kullanımına karşı bir çalışma
başlatılmıştır. Kokuların zararına pasif olarak maruz kalmayı engellemek için,
sigara içilmeyen alanlar gibi, parfümsüz alan oluşturma çalışmaları
yürütülmektedir. Okullarda, iş yerlerinde ve kapalı alanlarda parfüm ve kokulu
ütün kullanımı yasaklanmıştır.
Doğal
kokular hormon dengesi, ruhsal denge, protein ve enerjiüretimini bağışıklık
sisteminin izin verdiği ölçüde etkiler. Sentetik kokuların 200 kat güçlü etkisi
ise bağışıklık sistemini baskılayarak, protein ve enerji üretimini, ruhsal ve
zihinsel faaliyetleri, davranış şekillendirme süreçlerinidüşman askerler gibi
işgal eder.
Hz.
Muhammed (s.a.v)’in kokular hakkındasöylediklerini hatırlayalım:
‘’Bazı
kokular melekleri çeker, habis ruhları uzaklaştırı, bazı kokular habis ruhları
çeker, melekleri uzaklaştırır
Dr.
Biyolog Aidin Salih
Gerçek
tıp yitik şifa isimli kitabından alınmıştır.